Geçtiğimiz Cuma günü sevgili öğrencim Ümit Bahşinin ‘Ses Ver Ülkem adlı programının konuğu oldum. Ülkemizdeki boşanmaların %65 dolayında olmasının sebeplerini de sorguladık kısıtlı zamanımızda kendi penceremizden. Programda...
Geçtiğimiz Cuma günü sevgili öğrencim Ümit Bahşinin ‘Ses Ver Ülkem adlı programının konuğu oldum. Ülkemizdeki boşanmaların %65 dolayında olmasının sebeplerini de sorguladık kısıtlı zamanımızda kendi penceremizden. Programda ele alamadığımız ancak, aslında kendi klinik gözlemimde yer alan can alıcı noktalardan birine değinmek ihtiyacı duyuyorum köşemde bu hafta. Belki biraz abartıyorum gibi gelebilir size fakat benim gözlemlerimde bu faktör de önem arzeden noktalardan biri boşanmalarda.
Her zaman vurgulamaya çalıştığım konulardan biridir aslında aşık olunacak çok ancak, birlikte olunacak az insanın olduğu. Kişinin kendisine olabildiğince dürüst davranması ve kendine ait kesin hedeflerinin, nereye varmak istediğinin bilincinde olmasının zorunluluğu. Çünkü insanın en önemli yeteneklerinden biridir sevme yeteneği. Bu yetenek bizde vardır da kendimizi dinlemeyi ve kendimizle barışıp ne istediğimizi bulmayı ertelemeyi çok seviyoruz galiba. Tabi başka değerler de katıyoruz kendimize yetiştiğimiz çevresel koşullardan dolayı.
Severim seni candan ama seve seve giderim, kaçarım canandan... aşklar da sevgiler de, sevdalar da hatta birisine duyulan saygı da günümüzde ısmarlama oldu. Kimi ısmarlama kalıcı, kimi ısmarlama geçici... Yani ısmarladığın aşk,saygı,sevda, sevgi ısmarlayanın duruma bağlı olarak yerini bulacak demek oluyor bu da. Ismarlama kalple, ruhla, yaşam biçimi ve dürüstlükle mi yapılıyor yoksa korku, kişinin ince hesapları, doyurmak istediği ihtiyaçları, arzuları ile mi yapılıyor? Kendine çok samimi olan kişilerin seçimleri de samimidir aslında çünkü ne istediklerinin de bilinci vardır. Böyle birlikteliklerde çalkantılar kolay atlatılır. Bir de zorla oluşturulan birliktelikler vardır. Her şey mantıklı görünür, tam olması gerektiği gibi ama sadece dışarıdan bakılınca öyle görünen.
Sanki kusursuz... kişinin kendisi dıştan bakışıyla mutlu olur bu birliktelikte oysa içte karşısındaki partnere tavizi çok azdır. Karşısındaki de sessizce bilir içte yolunda olmayanları ama karşılıklı onay gereksinimi birlikteliği götürebilir gibi görünür. Bir noktaya kadar... işte hesaplanamayan budur. Ör; birisiyle çok iyi anlaşıyorum... çatışmalarımızı çözmeyi de öğrendik... mutluyuz... ama kompleksim ya da aileme kendimi ifade etme sorunum benim karşımdaki uyumlu birlikteliğimi sürdürmemi engelleyebilir ve ben bu partneri görmezden gelip yeni bir partnere yer açabilirim. Şöyle ki; kendi sorunlarımı, isteklerimi çözümlemek yerine kolayca ailemin veya komplekslerimin esiri olabilir ve gerçeğe kendimi kapatabilirim. Seçtiğim değil ama bana seçilen ya da seçtiğimde onaylanacağım kişiye yönelebilir ve eşlilik yapacağım kişiyi bu şekilde seçebilirim. Bu durum kişiye bir noktaya kadar çözüm getirse de bundan sonrası ciddi sorun oluşturur. Ya da; bir çok genç kız ve erkek kişisel özelliklere odaklanmak yerine hala en çok fiziksel ve maddesel özelliklere odaklanıyorlar. Elbette fiziksel görünüm de önemlidir ancak, peki ya 20 sene sonra partner değişime uğradığında durum ne olacak? Hangi kişisel özellikler sizi mutlu edecek? Evi, arabası, işi, belki banka cüzdanı önde tutularak seçilen bir partneriniz varsa peki bunları ya da bir kaçını kaybettiğinde ne olacak? Bazan ise şöyle bir ironi oluşmakta; kişi karşısındaki partnerde var olan ve de dikkat edilmesi gereken noktalardan çok kendi arzularını karşısındaki kişide varmış gibi atfetmekte. Aslında adam ya da kadın kişinin önceliklerini karşılıyorsa(ör; iş, para, mevki gibi) geriye kalan herşey çok kolay halledilir gibi algılanıyor. Kişi kendi gözünü uzun süre bu öncelikleriyle boyuyor. Sonra gerçekle yüzleşiyor. Hani o kolaylıkla halledilecek olanlar... iteleyip durduğu... Sonuç: ben mutlu değilim... Yine karşılaşılan trajik bir durum da gençlerin hala çoğu beldelerimizde kız-erkek arkadaşlığını özgürce kuramamaları, yetişkinlerin engelleri ile karşılaşmaları. Bu durum gençlerin ne istediklerini bulmasını engelliyor ve daha çok heyecana dayalı birliktelik kurmalarına ve aşk, sevgi zanlarıyla başbaşa kalıp ileriye yönelik kararlar vermelerine neden oluyor. 3-5 ayda evlilik kararı verilebiliyor mesela... 4-5 yıl birbirleriyle çıkıp evlenen bir çok kişi de mutsuz çünkü burada da birçok faktör gençlerin dışında gelişiyor ve birbirlerini tam tanıyamıyorlar veya tanıyorlarsa da ayrılma sorunları oluşuyor ve o çok meşhur ‘herkes ne diyecekle örtbas ediliyor. Herkes ne diyecekle ömür geçiren bir çok kişi kendine bir şey diyemeden yaşamını devam ettiriyor.
Sevme yeteneğimiz madem ki en önemli 2 temel yeteneğimizden biri o zaman önce kendimizi sevip bir güzel tanımak kendimize karşı olan borcumuzdur. Sonra da istiyorsak eğer sevgimizi paylaşabileceğimiz, karşımızdaki kişi ile birlik deneyimleyeceğimiz ve ortak hedefler belirleyip yaşam yolunda el ele, yan yana yürüyebileceğimiz birinin varlığı ile uymlu, mutlu, dengeli bir birliktelik ve aile kurmak yine kendimize olan borcumuzdur. Kendimizi hafife almadan sevmek ve saymak dileğiyle sevgiyle kalın...