Bir farkındalık yaratmak adına dilimin döndüğünce eş seçiminin önemini vurgulamaya çalışıyorum uzun zamandır. Kolay değildir elbet bu konuda bilinçlenmek. Hele bir de ikinci eşi seçecekseniz veya evlenmiş...

Bir farkındalık yaratmak adına dilimin döndüğünce eş seçiminin önemini vurgulamaya çalışıyorum uzun zamandır. Kolay değildir elbet bu konuda bilinçlenmek. Hele bir de ikinci eşi seçecekseniz veya evlenmiş ve ayrılmış biriyle birlikte olacaksanız bu hiç kolay değildir. Peki gönlünüzü kaptırdığınız bu kişinin çocuğu varsa durumunuz ne olur? Çok ama çok zor özellikle eşlilikle ilgili fikirleriniz, kendinizle ilgili istekleriniz, yaşamdan beklentileriniz ve kendinizle tanışıklığınız konusunda bilinçsizseniz. Uzaktan kolay gibi görünüyor. Önce fark edeceksiniz sonra bilinçlenecek sonra da karar vereceksiniz. İş bu kadarla kalsa kolay. Bir de karakterinize bakacaksınız. Ya içinizde kopan fırtınalar. Kim susturacak içinizdekini. Duygularınız, düşünceleriniz, kültürünüz, aileniz, sizin kısıtlanmışlıklarınız ne olacak? Ya kendinize vurduğunuz prangalar. Kendi istekleriniz, ailenizin istedikleri, toplum ne bekliyor peki sizden? Siz kendi gözünüzde nasılsınız, ya ailenizin, peki ya toplumun gözünde nasılsınız? Daha da önemlisi kendinizi tanıdınız mı harbiden? Yoksa hala birilerini mutlu mu etmeye çalışıyor içinizdeki küçük çocuk? Yoksa psikolojinin adını koyabildiği birçok sebepten dolayı daldan dala konuyor, mükemmel bir türlü bulunmayan o eşi mi arıyorsunuz? Bu sorular çok uzar da biz saadete gelelim. 

Kendi klinik gözlemimde son 3-4 yıldır sıklıkla karşılaştığım bir dram mevcut. Bu dram boşanmış, çocuk sahibi ve tekrar ciddi bir birliktelik kurmak isteyen genç hanımları kapsıyor. Boşanma bilirsiniz bizim ülkede kolay değildir. Aslında boşanmanın kendisi zaten zor ve ağır bir süreçtir. Boşanma kararının verilmesine kadar geçen süre de hiç ama hiç de kolay değildir. İki kişi boşanır ama bazan da arkadaşlarınız, aileniz, tanıdıklarınız da sizden boşanır. Bazan baba ya da anne de çocuklardan da boşanır. Bunlar da apayrı travmalardır aslında. Hepsi de araştırılmaya, üzerinde tartışılmaya değer konulardandır. Bir de avare insanların konuşmaları ile başa çıkmak da vardır, herkesin o ’bulunmaz aklını’ size vermesi de. Mutlaka herkes bilir, boşanan bilmez. Bunlar da bambaşka konular.  

İster kadın ister erkek olsun boşanma sonucunda toparlanmak için zamana ihtiyaç vardır. Kendine gelmek, yeni yaşama uyum sağlamak, çocuk varsa yeni bir düzen kurup sağlıklı ve hassas bir biçimde bu düzeni sürdürmek ve korumak gerçekten ciddi, zorlu bir süreç. Sonrasında kadın ve erkek için doğal olarak yeni arkadaşlıklar, birliktelikler, başlayabilmekte. Herkes hazır olduğu, arzuladığı birlikteliği kurmada elbette ki özgür. Tabi burada avare insanların abesle iştigal söylemlerini katmıyorum bile yazıya. Her neyse buraya kadar boşanan kişi için süreç normal. Normal olmayan ancak, normalize edilmeye çalışılan başka bir durum ortaya çıkıyor. Bu da özgür ve hür iki kişinin bir türlü bir araya gelememe senaryoları. Hadi çerçeceyi biraz daha daraltalım ve konumuza gelelim. Ele aldğım konu sadece kendi klinik gözlemlerimin genel halidir ve bütünü kapsamamaktadır kesinlikle. 

Türlü zorlukla mücadele vererek ve de akıl sağlığını korumaya çalışarak yeni bir yaşam kuracak kadar güçlüdür Kıbrısın Kuzeyinde yaşayan tanıdığım kadınlar. Geçiş zorlasa da daha iyi ve sağlıklı bir yaşam için umut katar yaşamına gözlemlediğim genç kadınlarımız. Hem çalışır, hem çocuğuna bakma sorumluluğunu üstüne alır, hem de namusunu da korumaya çalışır. Babalar her nedense tedavi olmak yerine çok severler eski eşle dalaşmayı.  Zorluklara zorluk katarlarken bir de çocukların psikolojisi darmadağın olur. İdare eder kadın aldığı psikolojik destekle veya kendi iç güvencesiyle hem kendini hem de çocuğunun yaşamını. İkisi de iyidir bir yıkım yoksa. Sonra bir erkek çıkar karşısına. Duygusallıkla beslenirse çok iyi gider ilişki. Bazan maddi destek de gelir bu erkekten. Bir anda prens olmuştur karşıdaki. Problem çözer, iyi dinleyici olur, manevi olarak güç verir, destekler yaşamın akışında. İşler ciddiye binince hele ki erkeğimizin çocuğu yoksa dört nala kaçar genç kadından. Trajedi olan, genç kadının güçlü erkeğinin, ailesinin özellikle annesinin gücünün altında ezildiğidir. Yaş büyür, mevki ve para gelir, kendini yönetme bir türlü gelmez keza kendini tanıma da. Kendini yönetemeyen adamı da tabi ki ailesinin, annesinin, toplumunun dogma kuralları yönetecektir. Bir kaçış başlar. Genç kadın anlayamaz bir türlü olanı. Savaştığı da bir kadın. O kadın ki bir zamanlar bakirelikle de savaşmıştı. Neredeyse gereklilik idi kültürümüzde çarşaf göstermek. Herkesin özenle seçtiği bakire eşleri vardı. Saygımız sonsuzdur kadın bunu isterse. Kadın kendi bekaretine kendi karar verebilmelidir. Erkek de kendi vermelidir kararını ailesinden öte. Kim ne isterse, nasıl isterse öyle yaşar. Bizim sözümüz çifte standartta. Oğlunun çocuklu bir kadınla evlenmesine karşı duran bir anne kendi kızı boşansa ve bir çocuğu olsa çocuksuz bir beyle evlenebilir, normaldir. Kendi oğlu için olmaz olamaz. Hani oğul karşı dursa, alsa kendi idaeresini eline olacak elbet. Başlar bizim prensimizin işler ciddileştikçe gelleri gitleri. Yaklaşma-kaçınma davranımları. Biraz uzaklaşır, sonra geri gelir. İlişkiyi bitirir sonra yüzükle gelir. Sonra gene bitirir hatta yeni kız arkadaş bulur, gene diğer kadını arar. Sonra kadın onu hayatından atar ve kendini özgür kılar. Bu özgürlüğün tadına varır, ne istediğini daha net anlar kadın. Sabrını sonuna kadar kullanmış, bazıları psikolojik destek alarak ilişkiyi kurtarmaya çalışmış, erkek ise mazaretlere devam etmiştir. Sonunda kadın eski tabloyu siler ve yeni tabloyu görür. Özgüvenini sağlam inşa eder. Artık eskisinden de güçlüdür. Erkek de içindeki korkan çocuğu sakinleştirebilseydi belki herşey daha iyi olabilirdi. Kendini özgür kılıp kafasını gömmeseydi kumlara devekuşu misali ilişki harbiden ilişki olur, birliktelik gerçeklikle sınanırdı. Farazi nedenlerle değil. Her neyse çocuklu, boşanmış genç kadının durumu bizim penceremizden genelde böyle. Farklılıkar elbette var. 

 

İnsan yaşamını özgür seçimleri ile yaşar ve anlamlandırırsa mutlu olur. Bunu da kendini tanıma cesaretini gösteren yapabilir. Yaşamın kontrolü kişinin kendi elinde olmalıdır. Sorumluluk ister kadın ister erkek olsun sadece kişiye aittir.  Yunus Emre’nin dediği gibi: İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır.