Bütün insanların ortak yanlarından biri sevme yeteneğine sahip olmasıdır. Aslında zaten iki tane temel yeteneğimiz vardır ve diğeri de bilme yeteneğimizdir. Yaşamımıza anlam verme yaşamımızı anlamlı...

Bütün insanların ortak yanlarından biri sevme yeteneğine sahip olmasıdır. Aslında zaten iki tane temel yeteneğimiz vardır ve diğeri de bilme yeteneğimizdir. Yaşamımıza anlam verme yaşamımızı anlamlı bulmak için zamana, çevresel koşullara, bedensel durumumuza göre bu yeteneklerimiz gelişir ve bir kişilik yapısı ortaya çıkar. Sevme ve sevilmeyi içine alan sevme yeteneğimiz bizlerde birlik olma, şefkat, güvenme, umut etme, cinsellik, ilişki kurma, inanma, kuşkulanma, sabır, kendine zaman ayırma gibi yeteneklerimizin gelişmesine de olanak sağlar.

Sevgiyi çok çeşitli şekillerde ve ilişkilerde irdeleyebilirsek de özellikle mutlu olmayan çiftlerin ilişkilerinde sevgi kavramında ortaya çıkan bir çatışmadan bahsetmek istiyorum. Çiftler eşlerinin onları anlamadığını, yeterince sevmediğini ifade ediyorlar. Anlaşılmak, rahatlamak, baskıdan, gerilimden kurtulup rahatlamak istiyorlar. Aslında iki tarafın istediği de uzlaşı ancak kavram sorunları var. Bu da özellikle evlilikte büyük sorunlara yol açabiliyor.

Sevginin ifadesinin bin bir yolu var. Dedik ya zamana mekana göre değişir diye. Kimisi sevdiğini kıskanırsa kimisi kıskanılırsa sever ya da sevildiğini hisseder. Kimisi sevdiği ona hediye alırsa sevildiğini hisseder. Bazıları için sevilmek sevdiğinden imkansız şeyler beklemektir. Bazıları için sevmek sevdiğinin hayatına müdahale etmek, kimisi için de özgür kalmaktır. Kimisi ise her an her dakika sevildiğini hissetmek ister. Bu liste uzar da gider.

Klinik gözlemimde kadınların fazlaca şikayet ettikleri şey özellikle kocalarının eve geldikten sonra kendilerine ve çocuklarına karşı olan ilgisizliklerdir. Kocalarının eve geldiği anda televizyona veya bilgisayara oturdukları ve hepten onlarla ilişkiyi kestikleridir. Bundan dolayı evde huzursuzluk yaşandığı ve tartışmanın boyutunun bazan aşırıya kaçtığının da bilincinde olduklarını ifade etmektedirler. Bu durumda kocaları onları sevmemekte ve saygı da duymamaktadır. Kocalar açısından bakıldığında ise bu durum hiç de öyle değildir. Kocaların genel ifadesine göre ise eve geldikleri zaman karılarının hoşgeldin bile demeden evdeki, dışarıdaki tüm sorunları aktarmaya başladıkları ve bir kabus gibi üzerlerine çöktükleridir. Bununla kalmayıp çocuklarla olan sorunların da hemen ortaya döküldüğü ve kendilerine nefes alma hakkının verilmediğidir. Bu durumda karıları da onları sevmemekte ve saygı duymamaktadırlar.

Bu tarz sorunlar aslında olabilmekte. Çok doğal çünkü ayrı iki insan farklı gelişen kavramlar var. Önemli olan bizim kavramları bilmemiz, anlamamız, sağlıklı yorumlayabilmemiz. Buradaki çatışma ortamını yaratan benzer olaylarda aslında kadınla erkeğin farklı beyin yapıları olmasından kaynaklanmaktadır. Erkek eve yorgun gelirken belki de tek düşüncesi biraz dinlenebilmektir. Bu durumda erkeğin beyni %70 ’lerde iptal olmuştur. Kadın ne söylerse söylesin adama ulaşamayacaktır. Adamın dikkati kendinde değildir çünkü. Sonraki süreçte ise çatışmadan kaynaklı zıtlaşmalar oluşacaktır. Kadın için durum biraz daha farklı. Kadın eve yorgun gelse ve dinlenmek istese %30’u iptal olacaktır. Bu durumda kadın kocasına yorgunken ’ne düşünüyorsun canım’ diye sorsa adam yanıt veremeyecek ve koca karısı kendini dinlemeye aldığında ’ne düşünüyorsun canım’ diye sorsa bir şey düşünmüyordum canım diyemeyecek. Buradaki sorunun başlangıcı fizyolojik yapıdan kaynaklı sonrasında psikolojik süreçler devreye giriyor. Ama çözüm bulabiliyoruz. Yeter ki çiftler buna istekli olsun ve birbirlerinin yaşamlarına değer katma arzusunda olsun.

 

’Sevgi küçük sevecenliklerle beslenir’ diyor Theodor Fontane. Madem ki öyle, sevilmek için sevmeyi öğrenmeli ve ifade etme sanatımızı geliştirmeliyiz. Sahip olduğumuz enerjimizi olumsuz değil, olumlu kullanmalıyız. Bu bizi yaşam karşısında daha güçlü daha sevecen yapar. Böyle sorunları terapide rahatlıkla çözümleyebiliyoruz. Çünkü sevmek karşımızdaki partnerimizle ’birlik’ hissini deneyimleyebilmek, onunla birlikte ama özgürce yaşama akabilmektir. Sevdiğimize şefkat gösterebilmektir. Ona kaliteli zaman ayırmak, dikkat ve özen göstermek, ortak hayatı kabullenebilmektir. Ve tüm bunları birlikte yapabilmektir...