Oldum olası ülke kalkınmasında turizm, ilk sıralarda yer alıyor.  Bu yıl otellerin doluluk oranı da, bütün turizmcilerimize ve ülke halkına büyük moral veriyor.
         20 Temmuz 1974’le başlayan turizmimiz, günden güne gelişirken, gerçekten tuzmin ne olduğunu, nasıl bir olay olduğu görmüş ve kendimizi geliştirmişiz.  Hiçbirşey durağan değildir.  Özellikle ülkelerin ekonomik dalgalanması, grafiğin inileri çıkışları, bazı gelişmelerin de anahtarı oluyor.
         Hatırladığım kadarı ile harekât sonrasında elimize 1200 civarında yatak geçmişti.  Henüz emekleyen bir ülkenin turizmini yapılaştırıp, gelişmesini sağlamak hiç de kolay olmadı.
         İki cephede savaşan bir asker gibiydi bütün turizm yatırımcıları.
         Bunlardan birisi Rum ambargoları, ikincisi de, “Bu memleket ne olacak, yatırım riskli değil mi?” sorusuydu.
         Esasında o günleri yaşayanlar hatırlayacaklardır...
         Kendilerine yeni hedefler çizenler, öncelikli sektör olarak turizmi seçmişler ve endişeleri ile var olmuşlardır.
         Eski bir turizmci olarak olaya baktığımda, bu sektörde hiç moralini bozmayan, devamlı üstüne üstüne giden bir kişiyi gördüm.
         O zat da, ülkeye turizmi getiren ve ülke turizmine hayat veren Con Aziz’dir.  Gerçek ismi ile Aziz Kent’tir.
         Aziz Kent, yıllar önce gençlik yıllarında teşkilata çalışmış ve daha sonra Londra’ya göçmüş birisiydi.  İngiltere’de de durmamış, çalışıp çabalamış ve kendi ülkesine yatırım yapmaya karar vermiş...
         Aziz Kent’in heyecanı, 1974 öncesinde Rumların yoğun olduğu Lapta’dan, deniz kenarından bir arazi alması ve Celebrity Otel’i yapması oldu.  Kolay mıydı Rumların Türklere göz açtırmadıkları dönemlerde oralara yatırım yapmak?  Hiç de kolay değildi.  Direndi, dayandı ve başardı. 
         Aziz Kent’in otel, harekatta bitmek üzereydi.  Rumlar kuzeyi terk edince, o da Rum baskı ve tehditlerinden kurtulmuştu.
         Bir de eski turzmcilerden Ahmet Necati Özkan vardı...  Onun da yüreği Türk turizmi için atıyordu.  KITSAB’ı o kurmuştu. Yani Kıbrıs Türk Acenteler Birliği’ni...
         Yıllar beni Turizmin içine düşürünce, hem Aziz Kent’le, hem Ahmet Necati Özkan’la pek çok toplantılarımız oldu.  Yani İskanın cehenneminden kurtulunca...
         Bir de şunu düşünüyorum...  Zamanın Lefkoşa Milletvekillerinden dürüst ve vizyon sahibi Nazif Borman’ın Bayındırlıki Ulaştırma ve Turizm Bakanlığına getirilmesi bir şanstı. Tabii ki Ulaştırma ile Turizm birbirini tamamlayan iki sektördür.  O bakımdan bakanlığa bir işlevsellik katıyordu bu iki sektör.
         Turizmin atılımları için, onun döneminde çıktı “Turizm Endüstrisi Teşvik Yasası” ile “Turizm Seyahat Acenteleri Yasası”.
         Zamanla halkta güven oluşmuştu yatırım için.  Özellikle Eşdeğer Mal Yasası Meclis’ten geçince, Rum mallarına da oteller ve tatil köyleri yapılmaya başlandı.
         Rum ambargoları dediğmiz şey, önemli turizm fuarlarında Rumların Türk turizmine koydukları engellerdi.
         Hatta fuar idarelerine yapılan şikayetler, “Türklerin pazarladıkları oteller bizimdir” varsayımıyla bizleri engellemeye çalışıyorlardı.  Halbuki kuzeyde artık Türklerin otelleri ve tatil köyleri vardı.  Rumlar kuzeydeki mallarından bahsetmezleer de, Türklerin güneyde kalanmallarını bizzat Rum göçmenlerin kullandıklarından söz etmezler.
         Kabul etmek lazım... En güzel doğa güzellikler, en güzel plajlar, en güzel otantik yapılar ve yemekler hep bizdedir.  O nedenle değil mi ki, Rum tarafında yaşamalarına rağmen, BM Barış Gücü askerleri ile yabancı diplomatlar yazın sınırdan geçerek kuzeyde zaman geçirirler.
         Şimdi gelinen nokta, en büyük piyasa olan İngiltere, Almanya ve Rusyadan oluk oluk turistlerin geldiği noktadır.
         Bir şeye inanmak lazım.  Özellikle pandemi döneminde geçirdiğimiz sarsıntı gerilerde kaldı.  O günler nerdeyse oteller batma noktasına gelmişlerdi.  Sadece bizde değil, bütün dünya turizmcileri öyleydi.
         Bir hususu atlamayalım...
         Güneyde tek otel bırakan kişi, çok değerli yargıç Cahit Yılmazoğlu’ydu.  Harekattan önce Larnaka sahillerine yapmış olduğu otelini arkasında bırakıp kuzeye sığınmıştı.  Aradan yıllar geçince kendisine Girne merkezinden bir otel verilmiş ve işletmeye başlamıştı.  Otelin kent merkezinde oluşu, iyice çalışmasına vesile olmuştu.  Yani turizm yatırımı, yine de yatırımdır.
         Harekât sonrasının pek çok yatırımcılarını görüyoruz.  Mesela bunlardan bazıları, Oscar Otel, Acapulco Otel, Merit Oteller zinciri, Kaya Artemis ve Concorde Oteller.
         Sadece ülkemize gelen yabancı turistleri düşünmeyelim.  Bir de üniversite turizmi var.  Kıbrıs’ta okuyan öğrencilerin geliş gidişleri, Kıbrıs’ta yaptıkları harcamalar, onların aileleri v.s. hep turizmin mayasıdır.
         Zaman zaman turizme değindiğimde turizmin engin bir deniz gibi olduğunu söylerim.  Yalan mı?  Her gün dünyadaki değişimler, insanların eğlence ve tatil kültürleri geliştikçe, turizm de yeniliklerin kapısını aralıyor.
         Turizmi ne kadar yazsak, hiç bitmez.  O nedenle yazımı burada kesmenin en doğru olduğunu düşünerek sonlandırıyorum. Yarın yeni bir konu, yeni bir gelişimle köşemde buluşmak üzere...