Deprem Uzmanı Doç. Dr. Sinan Cansız’ın deperem hakkındaki açıklamaları herkesi tedirgin etti. Esasında bizleri uyarıyor, olası bir depreme karşı Uzman Cansız. Uzman gözüyle “Girne fay hattının uzun yıllardır enerjisini boşaltmadığını ve 6.00-6.5 büyüklüğünde olabişeceği”ni bilimsel olarak açıklamaları bizim için meydana gelebilecek bir depreme ışık tutuyor.
Söylenenler hiç de yabana atılacak veya hafife alınacak birşey değildir. Geçmişte Baf’ta yaşanan beklenmedik deprem canlar almış ve evler yıkılmıştı. Ya şimdi...
Hiç beklenmedik bir depremin olması, pek çok insanı evinden yurdundan edecek. Özellikle uzmanın belirttiği gibi eski Rum evleri yıkılmaya adaydırlar.
Dünya haritasını önünüze açtığınızda, kıtalar ve karalar ayrışımda, bir girinti çıkıntı olduğunu görürsünüz. Dünyanın oluşumuyla hep depremler olmuş ve kara, şekil değiştirmiştir.
Mesela Kıbrıs’ı Ayandrea Burnunun uzantısı, Kıbrıs’ın Türkiye’nin İskenderun körfezinden koptuğunu gösterir. Tabii ki asırlara sığmayan erozyonlar, ayrı karaları oluşturdu. Yeryüzünün deniz üstü başka, deniz altı başka. Bütün mesele denizin altındaki volkanik hareketlerdir.
İlkokul çağlarımızda hocalarımız bize coğrafya dersi verirken, bu kopmalara ve depremlere atıfta bulunurlardı. Hatta asırlar önce Kıbrıs’ta meydana gelen depremler sonrasında Kıbrıs’ın “Ana karadan” koparak şimdiki haline geldiğine vurgu yaparlardı.
Bizim cenerasyon asırların hangi diliminde yer aldık veya almış oluyoruz?
Esas mesele bu sorudadır.
Acaba bizim cenerasyon Kıbrıs’ta olabilecek büyük bir depreme mi denk gelecek?
Bunlar kafa karıştırır gibi olsa da, gerçekte Kıbrıs fay hattının üstündedir.
Bana mantıklı gelen o uzmanın şu sözleridir.
“Girne fay hattının uzun yıllar enerjisini boşaltmadığı...”
Sismik araştırmalar bize göstermiştir ki, dalga dalga gelen titreşimler, beklenmedik tüçlü titreşimlerle “depreme” dönüşebilir.
Mesela insanların hiç bilmediği ve yaşamadığı denizdeki tsunami faciası, bize denizaltında meydana gelen fay kırılmaları sonrasında denizde dev dalgaların kabarmasıyla kocaman şehirleri bir anda yutabileceğini gösterdi. Lakin yine de bizler çok şanslı insanlarız coğrafi açıdan. Tropikal bölgelerde meydana gelen seller, yanardağ bölgelerindeki patlamalar ve kızgın lavlar, çok şükür bizim hayatımızda yok. Lakin bu bizde de bir felaket olmayacağı anlamına gelmez.
O nedenle uzmanın görüşlerine katılmak ve tedbir almak lazım. Özellikle harekattan sonra bazı eski Rum evlerine yerleşen vatandaşlarımız bu uyarıyı bir kere değil iki kere düşünmelidirler.
Rumdan kalma özellikle kırsal yörelerde o kadar eski binalar vardır ki, adeta peksemete dönmüşler. Yığma taştan binalar her zaman risk altındadır, bunu da söylemiş olalım.
4 Şubat’ta Hatay’da meydana gelen deprem hiç beklenmiyordu. Lakin deprem bir vurdu, pir vurdu. Koca şehirler yerle bir oldu, yüz binlerce insan hayatında oldu.
O nedenle uyarıya uymak lazım. Özellikle eski Rum evlerinde oturan kırsal yörenin insanları, tedbirlerini almalıdırlar.
Gerek Türkiye’de gerekse bizde depreme dayanıklı özel inşaatlar yoktur. Japonya bu konuda başı tokuşa tokuşa deprem için özel binalar yapmaya başladı. Dolayısı ile ölümler de o nispette azaldı.
Bereket versin ki bizim Kıbrıs’ta İngiliz’den kalma imar kanunları vardır. Öyle kaçakmış, kontrolsuzmuş binalar bizde yapılmıyor. Kıbrıs Türk Mimar Mühendisler Odası aslan gibi orada kükrüyor. Belediyeler de öyle. Ayrıca Şehircilik Dairemiz sağlıklı bina yapımı için kurallarından taviz vermiyor. İnşaat işinde tolerans olmaz ve olmamalıdır. Çünkü bir hataya göz yummak, bazı canlara sebebiyet verebilir.
O nedenle değil mi ki binalarımız imar kanunlarına göre yapılıyor. Bizde üçkağıtçı mimar-mühendisler yoktur. Zaten planlar vizeden geçmeden inşaata başlanamaz. Demiri tamam, betonarmesi tamam, işçilik tamam...