Dünya otomotiv sektöründe atılan deva adımlar, herhalde önümüzdeki yirmi, otuz yılda ekonomiyi ve ülkeler kalkınmasını da etkileyecektir. Bu durumu tahmin etmek hiç de zor değil.
Petrolün revaçt olduğu geçmiş yüz yılda, kim derdi elektrikle çalışan arabalar imal edilip piyasaya sürüleceğini?
Farkındaysanız ülkemizde hemen hemen her sokakta üçbeş tane otogaleri açıldı. Demek bu sektörde para vardır. Pasta bölünse de para vardır.
Allah versin... Beceren beceriyor ya, siz ona bakın.
Bir zamanlar Türkiye’de yapılan ilk arabanın Anadol marka olduğunu herhalde herkes biliyor. Harekat sonrasında piyasaya çıkan yerli araba Anadol’a büyük rağbet vardı.
Birçok insan araba alırken, “Ben neden ülkemin imal ettiği arabayı kapımın önüne koymayım?” anlayışı ile Anadol marka arabayı almışlardır. Lakin yine de ithal arabalara rağbet vardı. Hala daha vardır.
Anadol arabaları, fiberglass’tan yapılmış. Yani kapotası. 1975 yıllarında daireden bir arkadaşım Türklük heyecanı ile bir Anadol araba satın almıştı. O araba ile kaza yapınca, sanki kartondan bir araba imiş gibi, kaportacılar fiber malzemesinden çamur yaparak, özel malalarla o arabayı eski haline getirmişti. Yani kaportacıların çekiçleriyle değil.
Anadol’un o zaman tanımı yapılırken şöyle diyordu otomotivciler.
“Şayet Anadol ciddi kaza yaparsanız, arabanız bir karton gibi orada ezilir bükülür ama siz o kazadan sağ çıkarsınız” diyorlardı. Her ne ise...
Geçen zaman zarfında Japon arabaları bütün dünyayı sardı. Adeta Japonlar otomotiv sanayiini tekellerine almışlar. Sonra da bayilikler verdiler ülkelere.
Hemen hemen piyasadaki arabaların ¾’ü Japon arabalarıdır. Nemelazım Japon arabları çok sağlamdır ve parça sorunu da yoktur.
Yeni bir yüz yıla girerken, yeni üretimde yarı yarıya hem elektrikle, hem de benzinle çalışan arabalar girmeye başladı otomotiv piyasasına.
Bir dönem Türkiye’de tüp gazla çalışan arabalar girmişti piyasaya. Lakin bu yöntem pek tutmadı bana göre. Hatta normal tüpgazla çalışan arabalar oldukça da tehlikeli bulundu. Lakin şimdi jarjla çalışan arabalar piyasalara girdi bile.
Ne bileyim...
“Şu kadar kilometre elektrikle, elektrik deposu boşalınca da benzin sistemi giriyor devreye” diyorlar.
Yani benzin stasyonlarını, jarj stasyonları olarak değişiyor. Hatta stayonlara otojarj cihazları yerleştirilmeye ve yeni yöntemle insanların hayatlarına doluyor.
Son Türkiye’de üst düzeyde yapılan toplantıda bir dizi tedbirler alınması kararı çıktı. Yani kemer sıkma politikası.
O kararlardan birisi de ithal arabaların Türkiye’ye girişini yasaklamadır.
Daima söylediğim bir söz vardır.
“Türkiye büyük Türkiye’dir” diye.
Kendi uçağını, çıkarma gemilerini, uçak gemisini ve uzay çalışmalarını yapan Türkiye araba mı yapamayacaktı?
İşte Togg adı altında imal ettikleri lüks arabalar, insanları rahatlattı. İnsanlar Togg’a sahip olmak için sıraya girdi. Bu bizim gururumuz...
Sanırım Japonları ve Avrupalıların yapmış olduğu arabalar gibi, hem elektrikle, hem de benzinle çalışan arabalar haline geldi Togg’lar. Hatta dış ülkelerden bile sipariş almaya başladılar.
İnsanın, “Kalk Atam da gör Türkiye’nin nasıl muasır devletler seviyesine gelmekte olduğunu gör” diyesi gelir. Ekonomik ve çağdaşlık yönünden dev adımlar atan Türkiye, bundan sonraki yenilikleri de bünyesinde barındıracaktır.
Kaç Avrupa ülkesi bunu başarabildi?
Özellikle Avrupa Birliğine üye ülkeler açısından diyorum.
Bırakın AB’yi, hala daha nazlanıyorlar Türkiye’yi bünyelerine almakta.
Hani derler ya...
“Yuvarlak taş geciğine ulaşır” diye. Bu da ona benzer. Emin ve sağlam adımlarla yoluna devam eden bir Türkiye...