Günlük yaşantımızda marketlerden aldığımız iştahlı yiyecekler bayağı tüketiciyi düşündürüyor. Bereket versin Tarım Dairemiz sık sık yiyeceklerde limitüstü bitki koruma ilacı bulunup bulunmadığını tarıyor. Sık sık yapılan bu kontrol bir nebze kendimizi de kontrola almış oluyoruz.
Son yapılan analizlerde armut ve domateste limitüstü kalıntılar olduğu tespit edildi. Dolayısı ile limitüstü yiyeceklerdeki koruyucu ilaçlar, bütün tüketicileri frenliyor.
Anlize tabi tutulan 44 ithal üründen 43’ü temiz çıkarken bir numunede limitüstü ilaç bulundu. Dolayısı ile bitki koruma ürünü limitüstü çıkarken, ithalatçı firmalar o ürünlerin imha edişlmesini talep etmiş. Bu talep esasında ahlaklı çalışmanın ta kendisidir.
Tıpkı tüfek icad oldu, mertlik bozuldu, deyişimiz gibi, bitkilere de koruma ilaçları atılırken, dozunu kaçırmamak adına insanı düşündürüyor.
Bitkiler ilaçla büyütülürken, bu konuda gereken ahlaki değerler de kayboldu.
Mesla bu mevsimde aldığımız iştahlı inginarlar, insanı cezbederken de o iştahlı görüntünün nerden kaynaklandığını sorguluyoruz.
Kanser vakalarının artışı, bir yerde şu limitüstü koruma ilaçlarından kaynaklanıyor. Zaman zaman duyarız...
“Filan kişi kanserden hayatını keybetti” diye. Altını kaşıdığınızda, meydana gelen kanser vakalarının kökünde hormonlu yiyecekler gelir.
Hormonlu yiyeceklerle koruyucu ilaç taşıyan ürünleri farklı yorumlamak lazım. Hormonlu yiyecekler kansere neden oluyor. Hormon işi, mevsimi henüz gelen yiyecekleri olgunlaşma aşamasında fazladan atılan ilaca dayanır. Koruyucu ilaçlar da fazla atılınca kansere kapı açıyor. Bir ürünü vakti gelmeden yeme arzumuz da buna dayanır.
Sanırım hormonlu yiyecekler kasten zamansız olgunlaşmasını sağlayan üreticinin açıközlülüğündendir. Koruyucu ilaçlar da dozunu kaçırmadandır diye düşünüyorum. Nitekim limitüstü ilaç olan yiyeceklerin ithalatçılarını mantığa ve doğruya yöneltti. “Limitüstü yeşil yiyecekleri imha edin” diyorlar. Bu da yi niyetten kaynaklanır.
Haspolat’taki arıtma tesisinde, güneyden gelen dere suyuyla Türk tarafına sürüklenen atıklar, kendini gösteriyor. Yani kansere neden oluyor.
Rumların güneydeki hastanesinden birçok kesik el kol ve daha nice atıklar suya karışarak bizim topraklarımıza geliyor.
Bir zamanlar birisi o dereye motor yerleştirmiş ve dere kenarına da inginarlar ekmiş. O inginarların iştahı ondandı. O inginarlarda yiyecek büyütmek amacıyla atılan ilaçlar ve derenin suyunda mevcut olan zararlı maddeler, gerçekten insan sağlığına zarar veriyordu.
Son tespitlerde armutla domateste görüldü limitüstü ilaçlar.
Haydi armut yemiyelim ama domatesten vargeçemiyoruz.
Türkiye’de fazla domatesi tarlalara dökerler.. Zaman zaman sıkıntıya uğrarız dometeste de.
Bizim seralarda yetişen ürünlerin görüntüsü de bizi ürkütüyor.
Seralarda yetişen domatesleri kestiniz mi, içinden sarı su akar. Doğal veya ilaçsız yetişen ürün her zaman tercih ediliyor.
Eski insanlar herşeyi mevsiminde yerlerdi. Hatta mevsiminde doğal yoldan yetişen ürünler ilk kez sofralarına girerken, “şifa niyetine yiyoruz” derlerdi.
Yine eski ürünlere atıfta bulunalım...
Bir domates veya salatalığı kestiğimizde, kokusu bir mil öteden duyulurdu tabir caizse. Yani doğallığın rayihası.
Kent insanları her zaman tehlikededir. Kırsal yöre insanları doğal yetişen veya canı için ektiği ilaçsız ürünü yiyen insanlar daha sağlıklı bir hayat sürerler.
Bazı aileler devasa saksılara sebze ve meyva ekerler. Niçin? Doğal yoldan beslenmeleri için.
Yani çaresizlik onları bu yolla ürün yetiştirmeye zorluyor.
Doğal yetişen ürüne organik ürün diyorlar.
Yani organik ürün her zaman tercih sebebi oluyor.
Şu hormonlu yiyecek meselesi zaman zaman gündeme gelince haliyle tedirgin oluyoruz. Yine de çok dikkatli olmak lazım.
Yani şunu yeme, bunu yeme... Ne yiyeceğiz Allah aşkına?