Gazete ve televizyondan izliyorum Filistin’deki vahşeti. Yıkılan binalar, gökyüzüne yükselen yangın dumanları, kanlar içinde yatanlar, çaresizlik çığlıkları ve daha nice görüntüler...
Her görüntü insana acı ve ızdırap veriyor. Herşeye üzülüyorum da sıra sıra kefenlere sarılı, üzerlerine isimleri yazılı cesetler bir başka etkiliyor insanı.
O cehennemin içinde bunları bile yapmak büyük bir başarıdır. Yokluklar içinde var olmaya çalışmak...
Cepheden gelen cesetleri çok iyi biliyorum. Çünkü o acıyı, kısmen de olsa biz de yaşadık.
21 Aralık 1963 olayları başladığında son hızıyla çarpışmalar devam ediyordu. Rahmetlik dostum fotoğraf sanatçısı ve şair Ersin Taşer’le Halkın Sesi’nde son haberleri izliyorduk. Şöyle Halkın Sesi’nin önünden Bozkurt gazetesine doğru yürüdüğümüzde, Bozkurt gazetesinin karşısındaki kerpiç ve metruk evde bir hareket vardı. Merak etmiştik, n’oluyor diye.
O metruk evin girişinde bir incir ağacı vardı. Sağ tarafta da, karanlık ve nemli büyük bir oda...
O odaya yaklaştığımızda ağır bir koku gelmişti burnumuza. Meğer cepheden gelen cesetleri oraya yığıyorlar, sonra da Tekke Bahçesindeki boş araziye gömüyorlardı. Rumlar Küçükkaymalı’daki mezarlığımızı bile işgal etmişlerdi.
Orada bulunmamız bir şanstı ve tesadüftü. İçeride şap mermerler üzerinde uzun uzun yatan şehitler vardı. İncir ağacının altına döndüğümüzde kapıda zınk diye bir cip durmuştu. O cipin içinde sanırım sekiz tane şehit vardı. Üstüste yılımış ve tanınmaz durumdaki cesetler.
Bizim orada bulunmamız bir milli görev gibiydi. Cipteki cesetleri hepimiz çuval taşır gibi o nem ve ceset kokan odaya taşımıştık. Sonra orada bulunan bütün insanları bir göreve çağırmışlardı. Dışarıda yağmur yağıyordu.
O kutsal göreve seve seve gitmiştik Ersin’le ve daha nice insanla. O günler ve anlar, ölüm kalım günleri ve anlarıydı. Dayanışmak için herkes bir yere koşuyordu.
Tekke Bahçesi’nde sıra sıra kazılmış çukurlar vardı. Cesetlerin kime olduğunu bilmiyorduk. Bazılarını teşhis ediyordu komutanlar.
Kimilerini de üçer beşer olarak gömüyorduk, çaresizlikten.
O mezarların içi yağmurdan göletlenmişti. Çamurdan paçalarımıza kadar çamura batmıştık. Hiç onu düşünmeden o cesetleri teker teker o çukurlara gömmüştük. Gömerken de gözlerimizden yaşlar akıyor ve düşmana kahrediyorduk. Ne acı günlerdi onlar.
Şimi Amerikan’ın füzeleri sivilleri vuruyor ve insanlar ölüyor. O ölenler de çuval istifler gibi ceset yığınlarını bir meydanda topluyorlar. O cesetlerin başında ağıt yakan kadınların çığlıkları yürekleri dağlıyor.
Şimdi düşünüyor ve Filistin savaşı ile bizim savaşımızı kıyaslıyorum da, bizimkisi devede kulak kalıyor onları savaşı yanında.
Yine de savaş savaştır. Acı da acıdır. Ateş düştüğü yeri yakar. Erkeğini ve evladını kaybeden kadınların çaresizliği ne kadar dramatik bir durumdur.
Yahudilerin ikinci dünya savaşında yaşadıklarına gerçekten çok üzülüyor ve yazılarımda yorumluyordum. “Şu Hitler ne kadar acımasızdır ki onları gettolara kapatıp, cesetlerini krematoryumlarda yakmış...” diye geçiriyordum içimden her zaman. Lakin İsraillilerin Filistin halkına yaptıklarını görünce “Hitler iyi etmiş de şu Yahudileri kıyımdan geçirmiş” diye düşünmeye başladım diyebilirim.
Şayet empati yaparsanız siz de o kanıya varacak ve o duygularla geçmişi düşüneceksiniz.
Bütün Hristiyanlar için Kudüs kutsal bir yerdir. Hristiyan veya Müslüman olsun, kutsal yerlere saygı duyulmuştur.
Osmanlı Kıbrıs’ı fethettiinde zamanın padişahının ilk fermanı, “Hristiyanların kutsal yerlerine zarar vermeyeceksiniz” şeklindeydi. Hatta bir kese dolusu altın da göndermiş ve Lapta Kilisesinin tamirini istemiş.
Osmanlı bütün Avrupa’ya hakim olduğu zamanlarda da hiçbir sivile ve ibadet yerlerine zarar vermemiştir.
Şayet Osmanlı padişahları uçkurlarına düşkün olmasalardı şimdi farklı bir Avrupa olacaktı coğrafya haritasında.
Şimdi İsrail ne insan dinledi, ne de ibadet yeri. Herşeyi yaktı yıktı.
O sıra sıra cesetlerin intikamı elbette bir gün alınacaktır. Dünyada hiçbir şey durağan değildir. Güç dengeleri değişir ve yeni yaşam ortamları yaratılır.
O yıkıntılar acaba bir filmin çekimi için hazırlanmış platolar mı? Bina diye birşey kalmamış. O görüntüler film platoları değil, gerçek görüntülerdir. Bu savaş, herhalde bütün film yapımcılarına da malzeme olacak. Şimdi olanlar çok tazedir. Nasıl ki yarım asırdan fazla pekçok film çekildi Alman diktatoryası ve Hitler üzerine, bir süre sonra da yeni filmler çekilecek Filistin davası ve İsrail katliamı üzerine.
Neylersiniz... İşte çuval gibi sıralanmış binlerce ceset...